OBJE – BAĞLAM İLİŞKİSİ
- caner cambaz
- 11 Şub
- 3 dakikada okunur
Goethe, “doğada hiçbir zaman hiçbir şeyi tek başına görmediğimizi; her şeyi önündeki, ardındaki, altındaki, üstündeki, bir başka şeyle bağlantılı olarak gördüğümüzü” söyler.
İlişkiler başlıklı makalede, sekansiyel kurgu açıklanırken aktarılan Herman D. Goldberg’in deneyi Obje – Bağlam İlişkisi başlığı altında da incelenebilir. Deneye tekrar bakarsak; iki farklı film yapılır, iki filmde de 1. ve 4. çekimler aynıdır.
A Filmi
Çekim 1 Bir erkek çocuk bisiklete biner.
Çekim 2 Otomobilin fren pedalına basan bir ayak.
Çekim 3 Bir otomobil tekerleği, yerinden oynamaz.
Çekim 4 Bir kadın haykırır.
B Filmi
Çekim 1 Bir erkek çocuk bisiklete biner.
Çekim 2 Çocuk bisikleti durdurur, bisikletten iner, başına oyuncak bir kuzu koyar.
Çekim 3 Bir adam güler.
Çekim 4 Bir kadın haykırır.
A Filmini gören deneklerin hemen hepsi kadının korkudan haykırdığını düşünürler. B’yi görenler ise kadının sevinçten haykırdığını düşünürler. Zira burada 4 numaralı çekim içinde bulunduğu bağlama göre anlamı tamamen zıt iki hale gelebilmiştir.
John Berger’de, “bir imgenin anlamının onun hemen yanında görülen ya da hemen arkasından gelen şeye göre değiştiğine” dikkat çeker. Berger okuyucunun Van Gogh’un ‘Ekin Tarlası ve Kargalar’ isimli eserine bakmasını ve daha sonra sayfayı çevirmesini ister, arka sayfada yine aynı resim vardır, ancak altına bir yazı eklenmiştir: “Bu, Van Gogh’un kendini öldürmeden önceki son resmidir.” Berger, bu şekilde eklenen sözün imgeyi değiştirdiğini kanıtlar (Berger, 1988)

Obje – bağlam ilişkisi üzerinden birçok artist üretim yapmışlardır. Bunlardan biri de Marcel Duchamp’tır. Duchamp 1917’de bir pisuarı ters çevirip sergilerken adına da ‘çeşme’ der. Hazır yapı bir obje basit bir bağlam değişimi ile sanatsal bir anlam yüklenmiştir. Duchamp bu değişmeyi şu şekilde açıklar (Bay Mutt, Duchamp’ın takma ismidir):
Bay Mutt’un Çeşme’yi elleri ile yapmış olması ya da olmaması önemli değildir. O, bunu seçti. Yaygın bir nesneyi aldı, yeni bir konuma getirdi. Böylece işlevsel önemi, yeni başlığın altında ve yeni bakış açısına bağlı olarak yok oldu. O, bu nesne için yeni bir fikir üretti (Arman, 1984).
Saul Steinberg’e ait bir resim obje – bağlam ilişkisinin algılama üzerindeki etkisini ortaya koyar. Resmi boydan boya kateden yatay bir çizgi ‘üstünde’ ve ‘altında’ yer alan diğer çizgilere bağlı olarak, farklı anlamlar kazanmaktadır. Bunlar: Venedik’te suyun yüzeyi, çamaşır ipi, bina cephesi ile zemini ayıran çizgi ve bir çöl manzarasındaki ufuk çizgisidir.

Daniel Buren ise, ‘bağlama bağlı olarak bir elemanın niteliğinin değişmesi’ fikrini yukarıdakilerden farklı bir şekilde kullanmıştır. Buren 1960’lı yılların ortalarından başlayarak aynı yüzeysel elemanı kullanır. Bu, 8.7 cm genişliğinde düşey paralel bantlardır. Sanatçı bu elemanı, sadece renklerini ve uzunluklarını değiştirerek farklı ‘mekânsal bağlam’lara yerleştirir (Germaner, 1997). Bu çalışmaları içinde bulundukları bağlamlardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Çizgili yüzeyler, hem bulundukları mekânsal bağlamın bir ‘eleman’ı haline gelirler ve hem de onu değiştirirler.




Sanatlarda bir elemanın içinde bulunduğu bağlamın değişmesi ile anlamın da değiştiği ortaya konmuştu. Mimari çevrede de, bir elemanın ‘yer’inin değişmesi, o elemanın anlamını değiştirir. Umberto Eco Amerika Yolculuğu sırasında gördüğü ‘taklit’ ler üzerinde durur. Bu taklitler, sanat eserleri, mekânlar hatta binalar olabilmektedir. Bunlar bir araya geldiklerinde hiçbir anlam oluşturmazlar. Zira taklit bir Venedik sarayı ile yan yana bulunan bir Hint ağacının herhangi bir ‘yer’ e ait olduğunu söylemek mümkün değildir.
Michelangelo’nun Floransa’daki David heykeli, bulunduğu Vecchio sarayı’nın önündeki yerinden 1873’te kapalı bir mekâna, Galleri dell’Accademia’ya taşınmıştır. Heykelin eskiden durduğu yere ise bir röprödüksiyonu konmuştur. Heykel iki mekânda tamamen farklı algılanır.


Heykelin ilk pozisyonundaki ölçek, samimiyet ve sıcaklığı şu an sergilendiği pozisyonunda ne yazık ki yoktur. Onun yerine heykelin soğuk ve çevresini küçümser bir tavrı vardır.
Aynı eleman, fiziksel olarak aynı noktada kalsa da etrafındaki ‘yer’ in değişmesi de anlamı değiştirir. Örneğin bir sokaktaki bütün yapılar yıkılıp ‘tarihi’ değeri olduğu için korunan bir ahşap evin anlamı tamamıyla değişir; belli bir doku’ya ait iken tek başına bir odak oluşturmaya başlar. Tarihi kentsel alanlarda koruma adına yapılan en büyük yanlışlardan biri de budur; bağlamı ile birlikte değerli olan bir yapının bağlamını korumadan sadece kendini korumak.
Alıntı, "Tarihi Kensel Mekanlarda, Yer Duygusu ve Yeni Yapı Tasarımı İlişkisi Üzerine Bir İnceleme" Y.Mimar Caner Cambaz, 2009