top of page

HAREKET SİSTEMLERİ

  • Yazarın fotoğrafı: caner cambaz
    caner cambaz
  • 11 Şub
  • 16 dakikada okunur

Paul Klee
Paul Klee

Mimari içinde dönen yaşamla hayat bulur. Yaşayanın olmadığı yerde mimariden bahsetmek anlamsızdır. Yaşam ise hareket ile mümkündür.

 

Klee’nin resmi bir yaprak analojisi ile kent ve hareketi çok iyi bir şekilde anlatır. Yaprağın ihtiyacı olan su ve gerekli kimyasallar topraktan yaprağa kadar damarlar ile iletilir. Yaprağın büyüklüğü ve formu damarların uzunluğu ve yönlenişiyle belirlenir. Yaprağın damarlara yakın yerleri uçtaki alanlara oranla daha iyi beslendikleri için doku ve renkleri de farklıdır.

 

Buradaki, yaşamın minimum kısıtlarını karşılamak için gerekli olan bir tür harekettir. Mimaride de yaprak örneğinde edinilen bilgi geçerlidir. Daha işlek bir caddedeki dükkân daha fazla müşteri bulur. Önemli yolların üzerinde kurulan kentler daha çok ve hızlı büyürler.

 

Mimarinin yaşaması için gerekli olan hareket, yaşam bir kez başladıktan sonra başka bir boyutta farklı bir anlam daha ortaya çıkarır. Bu mimarinin algılanması ile ilişkilidir.

 

Yaşam için zorunlu olan hareket gerçekleşirken, birbiri ardına deneyimlenen mekânlardaki farklı ışık-gölge etkileri, ısı değişiklikleri, gürültü değerleri,  farklı kokular, üzerine basılan ve bazı durumlarda dokunulan yüzeylerin doku farklılıkları, farklı büyüklüklerdeki hacimler izleyicide sekansiyel olarak hissedilen duygular ortaya çıkarırlar.

 

Bu hareket sisteminin kullanıcılar üzerindeki duygusal etkisidir. Başta bahsedilen yaşam için gerekli olan hareket ile çelişmeyen fakat ona duygusal olarak eklenen bir yapıdadır.

 

Kentte yaşayan insanlar sabah evlerinden çıkıp, akşam geri dönene kadar hareket sistemi içinde yer alırlar. İyi tasarlanmış bir kentte yaşayanlar için bu deneyim yaşamlarına değer katan, mutluluk veren bir deneyimken, hareket sisteminin duygusal etkilerinin farkına varılmadan tasarlanmış veya sağlıklı yaşamın gelişebilmesi için minimum hareket gerekliliklerini yerine getiremeyen bir kentte (evden işe gidişin aşırı dolu bir toplu taşıma aracında bir buçuk saat sürdüğü bir kent) insanların bir an önce kurtulmaya çalıştıkları bir eziyete dönüşebilir.

 

Büyük ölçekli tasarımlarda hareket sisteminin duygusal etkileri temel bir tasarım kriteridir. Kentte tasarım yapan her mimarın ürettiği yapıtını bütünü gözeterek eklemesi gereken bir sistemdir.

 

Lynch hareket sisteminin yarattığı sekansiyel algılamanın iki tür sekans oluşturabileceğini söyler. Birincisi, “tesadüfi sekanstır”. Bunda elemanlar kendilerinden önce ve sonra gelenlerle basit bir şekilde bağlanırlar. Elemanlar yaratılırken bütün gözetilmemiştir. İkincisi ise “ahenkli, harmonik sekanstır”. Bu ise elemanların kendilerinden önce ve sonra gelenlerle bağlandıkları gibi bütün ile de ilişkilerinin kurulmuş olduğu bir düzendir. (Lynch, 1992)

 

TDK sözlüğüne göre armoni “iki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimdeki uyumu” olarak tanımlanır.

 

Kent içinde belirli şekillerde hareket etmek yaşayanlarda bir sinema filmi izlemek, bir müzik parçası izlemek veya bir roman okumaya benzer bir deneyim yaşatır. Bu deneyim, mimariye nazaran daha soyut olması ve birçok açıdan benzer kurgu ilkelerini barındırması sebebiyle müzik üzerinden daha kolay açıklanabilir.


Müzik partisyonu, Bach
Müzik partisyonu, Bach

Yukarıda görülen müzik parçası Bach’ın bir eserinin giriş bölümüdür. Parça piyano için yazılmıştır. Üst portedeki notalar sağ el için, alt portedekilerse sol el için yazılmıştır. İki portede aynı anda çalınır. Bu açıdan iki boyutludur denilebilir. Parçanın sürati portenin başında belirtilmiştir ve metronom 84’e ayarlanarak çalınır. Bu da yaklaşık 0.7 saniyede bir dörtlük nota çalınması demektir. Parça iki dörtlüktür, yani her bölümde iki tane dörtlük nota vardır.

 

Parça zaman içinde çalınması sebebiyle sekansiyel bir gelişim içerir. Fakat, aynı anda iki el de farklı notalar çaldığı için, simultane bir kurguya da sahiptir.

 

Bu kurguyu mimariye yansıtırsak, yukarıdaki müzik parçası, bir yol boyunca sıralanmış, cephe düzenlemeleri, renkleri, dokuları olmayan sadece basit geometrik şekillerden kitleleri olan yapılara denk gelir. Yolun sol tarafındaki yapıların kitlelerinin birbirleri ile olan oranları, parçadaki sol el için yazılmış partisyon, sağ taraftaki yapıların birbirleri ile olan oranları da sağ partisyon olarak düşünülebilir.

 

Örnek olarak aldığımız müzik parçası soyutlayabilmek açısından sadece tek bir enstrüman için iki sesli bir parçadır. Tabii ki gerçek dünyadan seçeceğimiz herhangi bir yol bundan çok daha fazla detay ve boyut içerecektir. Onlarca enstrümanın aynı anda farklı partisyonları çaldığı bir senfoni gibi.

 

Söz konusu sokakta yapılan her yeni yapı, müzik parçasındaki bir notadır. Parçanın içinden seçeceğimiz bir nota – ilk nota olan ‘si’ notası – yerine göre anlam kazanır. Parça içindeki anlamı tek başına tınladığı zamankinden farklıdır. Parçanın başında anlamlı olan nota, parçanın ortalarındaki başka bir nota ile yer değiştirdiği zaman tamamen farklı duygular hissettirir.

 

İçinde yürüyenlerde ahenkli duygular hissettiren bir sokakta da kendi içinde tutarlı ve tek başına değerlendirildiğinde kaliteli olarak nitelendirilebilecek bir yapı, bütün ile kurduğu ilişkiye bakılarak başarısız olarak değerlendirilebilir.

 

Mevcut bir bağlam içinde inşa edilen bir yapı, daha önceden yazılmış bir müzik parçasında bir nota eklemek gibidir. Yine mevcut bir bağlam üzerine hazırlanan bir kentsel tasarım projesi ise mevcut bir parçanın yeniden düzenlenmesi olarak düşünülebilir. Müzik parçası daha etkili bir hale gelip gelişebileceği gibi başka bir parça haline de gelebilir.

 

Müzikteki sürat kavramı mimaride de vardır. Kent içinde değişik hızlarla hareket edebiliriz. Yaya olarak veya bir araç kullanarak. Yaya olduğumuzu düşünürsek süratimiz yaklaşık olarak saniyede bir adımdır. Bir adımın boyu ise insandan insana farklılıklar göstermekle birlikte ortalama 50-60 cm civarındadır.

 

Belirli bir ölçüye ve sürate göre yazılmış bir müzik parçasının süratini değiştirdiğimizde artık onun aynı parça olduğundan bahsedemeyeceğimiz gibi,  yaya hareketine göre tasarlanmış bir ortaçağ kenti olan Roma’nın sokaklarında yürüyenlerin yaşadıkları ahenkli deneyimi aynı yoldan araba ile 60 km/s süratle geçen bir sürücünün yaşaması da beklenemez.

 

Aşağıda iki farklı kente ait 1/5000 ölçekli planlar vardır. İlki MÖ 6. yy’da ilk kez yerleşilen ve takip eden 5 yy boyunca inşa edilmiş Akropol, ikincisi ise Corbusier’in 1950 lerde tasarladığı Hindistan’ın Pencap eyaletinin başkenti Chandigarh.


Akropol Plan, Atina
Akropol Plan, Atina
Chandigarh, Pencap, Hindistan (Corbusier, 1967)
Chandigarh, Pencap, Hindistan (Corbusier, 1967)

Bu iki kentten ilki yürüyüş süratine göre tasarlanmıştır. Saatte 3-4 km süratten daha hızlı süratlerde kentin hissettirdikleri tamamen farklılaşacaktır.

 

Chandigarh’da ise sürat, belirli yerlerde araç için yapıların yakınlarında ise yaya hareket süratine göre tasarlanmıştır. Eğer kent tamamen yürüyerek deneyimlenmeye kalkışılırsa, çok yavaş değişen görüntüler nedeniyle sıkıcı bir eylem olacaktır.

 

Konu mimari ve kent olduğunda tasarımın amacı, onu kullanan insanların hayatlarını olumlu yönde etkilemesidir. Bu etki sürekli ve kesintisiz olarak aktarılmalıdır. Bir tasarımın sanat eseri olabilmesi için ise, kullanıcıda oluşan izlenimlerin sadece sürekli olması yetmez, her an ve her bakış noktasından ahenkli olmalıdır. (Bacon, 1975).

 

Mimaride hareket sistemleri konusu altında, buraya kadar anlatılanlardan hareket sisteminin iki boyutu olduğu fark edilmiştir.

 

Bunlardan birincisi, yaprağın yaşaması için gerekli maddeleri taşıyan damarın mimarideki karşılığı olan ‘Zorunlu Hareket Sistemleri’, ikincisi ise bunun üzerinde gelişen, güzelliği, ahengi, uyumu temel alan ‘Keyfi/Rastlantısal Hareket Sistemleri’.

 


a. Zorunlu Hareket Sistemleri

 

Çeşitli düzeylerde yaşamlar için çeşitli düzeylerde hareketler vardır. İnsanın  hayatını sürdürebilmek için damarlarında kanın hareketine ihtiyacı vardır. Bir gazete bayisinin batmaması için önündeki caddede bir insan hareketi olmalıdır. Bir kervansarayın yaşayabilmesi için önemli ticaret rotalarının üzerinde yer alması gereklidir.

 

Zorunlu Hareket Sistemleri yaşamsal önemdedir. Yanlış bir karar organizmanın yaşamına son verebilir.

 

Bu tür hareket sistemleri tabiat verileri ile büyük bir uyum içindedirler. Konu kentler olunca buna iktisadi veriler de eklenebilir.

 

Yazının devamında, içinde ‘zorunlu hareket sistemleri’ barındıran, İstanbul, Paris, Uzun Çarşı Caddesi ve İcadiye Caddesi incelenecektir.

 


a.1. İstanbul’un Kuruluşu Ve Yaşamı

 

Bugün adı İstanbul olan kentin kökeni, (daha önceden yerleşimler olmakla birlikte burada bahsedilen kentin tarihidir) Megaralılar tarafından kurulan Byzantion’a dayanır. Byzantion MÖ 7.yy’da Atina’ya bağlı bir koloni devleti olarak kuruldu. Zamanının birçok koloni devletinden biriydi. Fakat önemli kara ve deniz yollarının üzerinde olması nedeniyle diğer kolonilerden çok daha çabuk büyümüştür.


İstanbul’un kurulmasına ve büyümesine neden olan ticaret yolları
İstanbul’un kurulmasına ve büyümesine neden olan ticaret yolları

Kendisiyle beraber kurulan birçok Antik Yunan hatta Roma İmparatorluğunun kurduğu kentler yok olurken İstanbul, kurulduğu günden bugüne kadar yaklaşık 2700 yıllık tarihinde üzerinde durduğu hareketten beslenerek yaşamını sürdürmüş ve devamlı büyümüştür.

 

Byzantion’un kuruluş yıllarında mal ve insan hareketinin çoğu kara yolu ile yapılıyordu. Zamanla gelişen deniz taşıtları sebebiyle bugün dünya ticari taşımacılığının %90’ı deniz üzerinden yapılmaktadır. Teknoloji sebebiyle hareket şekli değişmiş fakat Karadeniz ve Akdeniz arasında önemli bir geçişin üzerinde duran İstanbul’dan geçen yoğun hareket onun yaşamını beslemeye devam etmektedir.

 

 

a.2. Paris’in Kuruluşu Ve Yaşamı

 

Zorunlu hareketin yeşerttiği önemli bir kent ise Paris’tir. Bugün Paris olarak bildiğimiz kent civarında ilk yerleşmeler MÖ 4200 lü yıllara dayanır. Bu yerleşimler bir kent yerleşmesi değil nehir kenarında balıkçı barınaklarından oluşmaktadır. Daha sonra MÖ 250 civarında yerleşme gelişip kent şeklini almaya başlamıştır. MS 52 yılında kent Roma İmparatorluğu tarafından fethedilip Lutetia ismiyle anılmaya başlamıştır. Kentin kurulduğu yer, bugün Notre Dame kilisesinin de üzerinde bulunduğu Ile de la Cite adasıdır.


Şekil 1  Paris, MS 1. Yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 1  Paris, MS 1. Yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 2 Paris, MS 2-3 yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 2 Paris, MS 2-3 yy, (Paris Bld. Arşivi)

Şekil 1’de görülen harita kentin MS 1.yy civarındaki halini göstermektedir. Kent Roma’yı İngiltere’ye bağlayan önemli bir karayolu ile Seine Nehrinin kesişiminde kurulmuştur.

 

Şekil 2’de görülen harita ise kentin Roma kontrolu altına girmesinde kısa bir süre sonraki halini gösterir. Kent beslendiği zorunlu hareket boyunca büyümüştür. Bir önceki haritada görülen yollara yenileri eklenmiştir. Roma İmparatorluğunun diğer kentleri ile de bağlantılar kurulmaya başlanmıştır. Büyümenin yönü sebebiyle başlangıçta kentin yaşamını başlatan yolların hala en önemli hareketin geçtiği yollar olduğu düşünülebilir.


Şekil 3 Paris, MS 12.yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 3 Paris, MS 12.yy, (Paris Bld. Arşivi)

Şekil 3’de görülen harita kentin 1180 yılı civarındaki halini gösterir. Bir önceki haritadaki durumdan sonra Roma İmparatorluğu yıkılmış ve tüm Avrupa’da ortaçağ başlamıştır. Büyümenin yönüne bakarak kenti doğuran Roma merkezli hareketin artık eskisi gibi tek güçlü hareket olduğunu söylenemez. Sonradan oluşan hareketler de 1180 yılı itibari ile artık kent için önemli hale gelmişlerdir ve kentin büyümesi bu hareket kanallarının çevresinde gerçekleşmiştir.


Şekil 4  (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 4  (Paris Bld. Arşivi)
 Şekil 5 (Paris Bld. Arşivi)
 Şekil 5 (Paris Bld. Arşivi)

Şekil 4 ve 5 deki haritalar sırasıyla kentin 1223 ve 1383 yılları civarındaki halini gösterir. Kent ilk kurulduğu yer olan Ile de Cite adası merkezli olarak büyümeyi sürdürmektedir. Büyüme her yöne doğru olmakla birlikte ilk kurulduğu zaman var olan Kuzey – Güney aksındaki hareket kent planından hala belirgin olarak okunabilmektedir.


Şekil 6, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 6, (Paris Bld. Arşivi)
  Şekil 7, (Paris Bld. Arşivi)
  Şekil 7, (Paris Bld. Arşivi)

Haritalar sırasıyla 1580 ve 1650 yılları civarında Paris kentinin durumunu göstermekteler. Kent çok fazla büyümemekle birlikte durağan veya gerileyen bir karekter göstermemektedir. Büyümeye devam ettiğine göre kentteki hareketin sürdüğü düşünülebilir. Kentte görülen büyüme iki yönlüdür. Kenti doğuran aks boyunca, fazla olmamakla birlikte büyüme görülmekte ve bu aks kentin planına bakıldığında hala belirgindir. İkinci büyüme yönü ise doğu – batı aksında ve Seine nehrine paraleldir.


Şekil 8, Paris, MS 18. yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 8, Paris, MS 18. yy, (Paris Bld. Arşivi)

Kentin 1705 tarihindeki halini gösterir haritaya (8) bakıldığında kentin yaklaşık 50 yıl içinde çok fazla büyüdüğü görülür. Büyüme eski kent dokusunu sarar bir biçimde merkezi olarak gerçekleşmiştir. Kentin planına bakıldığında hala ilk aks fark edilmektedir.

 

Bu haritada diğerlerinde olmayan bir şey var. İki noktada, keyfi/rastlantısal olarak yaratılmış yeni hareket sistemleri görülmektedir. Bu mekânlar yaratılmadan önce, orada bir hareketin olmasının önceki haritalara bakarak mümkün olmadığı söylenebilir. Fakat bir defa bu mekânlar yaratıldıktan sonra, gelecekte insanlara mekân ile uyumlu bir tür hareket ilham edeceklerdir.

 

Bugün Paris’in en önemli yaya hareketinin gerçekleştiği Champs Elysees caddesi, bu iki sistemden kuzeydekinin zaman içinde geliştirilmiş halidir. Aradan geçen 300 yıl boyunca tasarımcılar bu hareketi işleyerek ve ona zaman içinde eklemeler yaparak Louvre – Defans arasındaki dünyanın en tanınan hareket sistemlerinden birini yaratmışlardır.


Şekil 9, Paris, MS 18. yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 9, Paris, MS 18. yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 10, Paris, MS 19. yy, (Paris Bld. Arşivi)
Şekil 10, Paris, MS 19. yy, (Paris Bld. Arşivi)

Kentin 1740 yılındaki halini gösteren haritada (Şekil 9),  aradan geçen 40 yılda kentte fazla bir değişiklik olmadığı görülür. Fakat Tuliers Sarayı’nın önünden başlatılan hareket, saray ile birleştirilmiş ve çevreleyen doku geliştirilmiştir.

 

Sarayın önündeki peyzaj düzenlemesinin geometrik biçimleri kentin başka bir yerinde yoktur. Hareketin gücü haritadan hemen algılanmaktadır.

 

Paris’in 1843 yılındaki durumu Şekil 10 daki gibidir. Artık kentin kurucu hareketini haritadan okumak mümkün değildir. Fakat 1705 yılındaki haritada başlayan hareket iyice gelişmiş ve kentin en önemli hareketi haline gelmiştir.

 

Paris’in bu yapısı, Haussman’ın müdahalelerini henüz yapmadığı bir haldedir. 1850 yılından itibaren III. Napoleon tarafından kenti modern bir kent haline getirmesi için yetkilendirilen Baron Haussman, yıllar içinde gelişmiş ve hep bir öncekine uygun olarak gelişmiş kentin yapısına ciddi müdahaleler yapacaktır.


Şekil 11, Paris, (Google Earth,2008)
Şekil 11, Paris, (Google Earth,2008)

Paris’in bugünkü halinde 1705’te temelleri atılan hareket sistemi yıllar içinde gelişmiş ve Champs Elysees caddesini yaratmıştır. Kentin kurucusu olan hareket ise belirgin olarak okunamamaktadır.

 

Haussman’ın müdahaleleri kenti başka bir kent haline getirmiştir. Bugünkü Paris bir ortaçağ kenti değildir. Korunan ve yaşatılan ise 19.yy’ın ikinci yarısında bir ortaçağ kenti üzerine kurulan yeni bir kenttir.

 

1705’ten başlayan keyfi/rastlantısal hareket sisteminin tasarım faaliyeti kentin doğal olarak geliştirdiği hareketin üzerinde değil başka yerlerde yaratılmıştır. Bu anlamda bir süreklilikten söz edilemez. Gerçi şu anda farkında olduğumuz tarihi eserleri koruma bilinci o dönemin bir bilgisi değildir. Bu anlamda yapılan uygulamayı bugünün değerlerine göre eleştirmek yanlıştır fakat yaratılan keyfi/rastlantısal hareket sistemi eğer zorunlu hareket sistemi ile çakıştırılsa idi kültürel sürekliliğin bir boyutu sağlanmış olurdu.

 

İstanbul ve Paris örneklerinde ele alınan hareket sistemleri kentlerin kuruluşunda hayati öneme sahiplerdi. Daha alt ölçeklerde de zorunlu hareket sistemleri bulunabilir. Bunlar öncekiler gibi doğrudan kentin yaşamasına veya ölmesine neden olmazlar fakat kentin verimli işlemesi, büyüp, gelişmesi gibi konularda etkileri vardır.

 


a.3. Macros Embolos – Uzun Çarşı Caddesi


Uzun Çarşı Caddesi, İstanbul, MS 4.yy (Kuban, 1994)
Uzun Çarşı Caddesi, İstanbul, MS 4.yy (Kuban, 1994)

Yukarıdaki harita İstanbul kentinin Konstantinus dönemindeki (MS 4. Yy civarı) halini göstermektedir. İşaretlenen yol, kentin Marmara kıyılarındaki Iulianos Limanı ile tamamı bir liman olarak kullanılan Haliç arasındaki en yakın ilişkiyi sağlayan, sonradan da Macros Embolos adını alacak, iki tarafı revaklı ve mermer döşeli bir yoldur.

 

Kentin önemli limanlarından gelen hammadde ve işlenmiş ürünlerin kentin hareket strüktürünün omurgası olan MESE caddesine en kısa yoldan taşınma gerekliliği bu yolu yaratmıştır. Yol oldukça dik bir açıyla MESE ye çıkar. Fakat mümkün olan en kısa rotadır.

 

Limanların kullanımı, hammaddenin ürüne dönüştürülme, ticaret ve taşıma şekilleri aynı olduğu için Macros Embolos, Roma döneminden sonra, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de yaşamını bir zorunluluk olarak sürdürmüştür. Cadde Osmanlı döneminde Uzunçarşı Caddesi olarak adlandırılmıştır. Iulianos Limanı ise Osmanlı döneminde Kadırga Limanı olarak adlandırılmış ve kullanılmıştır. Bugün de Kadırga semtinin sahil kesiminde bir dalgakıran ile çevrili halde bir liman vardır.

 

Yolun kurulduğu ve bir zorunluluk olarak kullanıldığı tarihlerde yol üzerinde çeşitli imalathaneler ve satış birimleri bulunmaktaydı. Bunların niteliklerine baktığımız zaman düşük kotlarda fiyat/ağırlık oranı düşük ürünler (odun, tahıl, vb.), biraz daha yüksek kotlarda fiyat/ağırlık oranı nispeten daha yüksek ürünler (bakır, giysi, vb.) bulunmaktaydı. En üst kotta ise kuyumcular yer almaktaydı. Bunun sebebinin, dönemin taşıma teknolojisinin verimli kullanılma gereksinimi olduğu düşünülebilir.


Uzun Çarşı Caddesi, İstanbul (İBB Arşivi)
Uzun Çarşı Caddesi, İstanbul (İBB Arşivi)

Endüstri devriminden sonra değişen mal üretim şekli, kentlerin yapısı ve limanların kentlerle olan ilişkisi sebebiyle bugün artık söz konusu cadde eskisi gibi bir zorunluluk değildir. Fakat geçmişteki bu zorunlu hareketin yeşerttiği caddenin Haliç tarafındaki bölümünde satılan ürünler geçmişin izlerini hala taşımaktadır. Caddenin Kapalıçarşı içindeki uzantısında değerli madenler, orta kesiminde bakır ve tekstil ürünleri, düşük kotlarında ise ahşap ürünler satılmaktadır.

 


a.4. İcadiye Caddesi

 

Boğaz köylerinin tamamında bulunan ve köyün yaya hareket omurgasını oluşturan düşük eğimli caddeler, kentlerin içinde bulunduğu doğal şartlara daha iyi uyum sağlaması ve verimlilik açısından bazı hareketlerin gelişmesi sonucu oluşmuşlardır.


Tipik, boğazköyü ana ulaşım omurgası (Prof. Nezih Aysel, 1994)
Tipik, boğazköyü ana ulaşım omurgası (Prof. Nezih Aysel, 1994)

Yukarıdaki çizimde, sürekli çizgi ile gösterilen yol köyün deniz kıyısındaki ucundan yerleşilen vadinin sonuna dek en düşün eğimden çıkarak hareket için en rahat güzergâhı oluşturur.

 

Ona bağlanan kesikli çizgi ile gösterilen yollar ise nispeten daha dik eğimli, hatta yer yer merdivenleşen nitelikte, köyün 2. seviye yollarını oluştururlar.

 

Yerleşmenin ana hareket güzergâhı olarak en düşük eğimli rotayı seçmek bir seçim ise de, aslında belli ölçüler içinde bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır.


 İcadiye Caddesi, Vaziyet Planı  (İBB Arşivi)
 İcadiye Caddesi, Vaziyet Planı  (İBB Arşivi)

Kuzguncuk’un ana hareket omurgasını oluşturan eskiden bir dere yatağı olan, İcadiye Caddesi’de en düşük eğime inşa edilmiştir. Yerleşmenin en geniş caddesidir. Yol boyunca dikili çınar ağaçları, yer alan anıtsal nitelikli yapılar ve caddenin iki yanına inşa edilmiş yapıların kalitesine bakıldığında, başlangıçta bir zorunluluktan yapılmış bir seçimin üzerinde zaman içinde bir sanat eserinin yeşerdiği görülür.

 

Her ne kadar ölçekleri farklıda olsa konu çerçevesinde Kuzguncuk, Paris ile karşılaştırılabilir. Paris’te kentin zorunlu olarak içinde yer alan hareket kenti yaratıp, geliştirmiş, fakat artık zorunluluk olmaktan çıkınca başka bir hareket kentin en önemli hareketi olmuş ve bir anlamda kimlik değişmiştir. Oysa Kuzguncuk’ta kuruluşundan günümüze dek ana hareket güzergahı aynı kalmıştır. Dolayısıyla kimliğin bu bileşeni değişmemiştir.

  

 

b. Keyfi / Rastlantısal Hareket Sistemleri

 

Taş, ahşap çimento kullanarak evler, saraylar yaparız; bu eyleme inşa etmek denir. Bu çalışmada iş başında olan ustalıktır.

 

Ama birdenbire beni etkiliyorsunuz, yapıtınız hoşuma gidiyor, mutluyum,“işte güzel” diyorum. İşte bu mimarlıktır. Sanat işte buradadır.

 

Evim kullanışlı. Teşekkür ederim, size bunu demiryolu mühendislerine ve telefon şirketine teşekkür eder gibi söylüyorum. Beni duygulandırmadınız.

 

Oysa gökyüzüne yükselen duvarların öyle bir düzeni var ki beni heyecanlandırıyor. Eğilimlerinizi hissediyorum. Yumuşak, sert, sevimli veya soyluydunuz. Taşlarınız bana bunu söylüyor. Beni bu yere bağlıyorsunuz ve bunlara bakıyorum. Kendini yaratan düşünceleri ifade eden bir nesneye bakıyorum. Sözcükler veya seslerle değil, yalnızca prizmaların kendi aralarındaki ilişkilerle açıklanan düşünceler. Bu prizmalar ki ayrıntılarını gün ışığı yaratır. Bu ilişkilerin ille de kullanıma veya tanıtıma yönelik olması gerekmez. Onlar ruhunuzun matematiksel bir yaratısıdır; mimarlığın dilidir. Atıl malzemelerle aşağı yukarı işlevsel olan bir programı aştınız ve beni heyecanlandıran ilişkiler ortaya koydunuz.

 

Bu mimarlıktır.

 

Le Corbusier, Bir Mimarlığa Doğru

 

 

Yaşam sürekli akan deneyimlerden oluşur. Yapılan her edim/hareket bir öncekinin devamıdır ve bir sonrakinin önünde yer alır. Eğer kişinin hayattaki amaçlarından birinin ahenkli deneyimleri bir süreklilik içinde yaşaması olduğunu kabul edilirse, o zaman deneyimlenen mekânların birbirleri ile ilişkisi de, majör bir tasarım problemi olarak kabul edilebilir.

 

Bu şekilde düşünüldüğü zaman mimari de, içindeki parçalardan hiç birinin tekil olarak düşünülmediği, fakat bir bütünün içinde ele alındığı, müzik ve şiir sanatları ile aynı düzleme oturtulmuş olur.  

 

Kent içinde gerçekleşen bu tür hareketlerin temel amacı ‘Zorunlu Hareket Sistemleri’nden farklı olarak, en kısa yol olması, en güvenli yol olması veya en verimli yol olması değil, mutluluktur.

 

Bu sebepten, manevi/ruhani meselelerle ilgilenen, insanların daha huzurlu, duygusal olarak tatmine ulaşmış ve mutlu yaşamalarına yardımcı olma iddiasında olan tüm dinlerin, ilgili yapılarında keyfi/rastlantısal hareket sistemlerinin kullanılması şaşırtıcı değildir.

 

Şekil 3.28’deki plan Goshojina’daki bir Japon tapınağının planıdır. Onun altındaki resimleri ise tapınağın giriş kapısından, tapınma mekânına doğru yürüyen bir insanın sırasıyla göreceği görüntülerdir.


Japon Tapınağı plan, Goshojina
Japon Tapınağı plan, Goshojina
Japon Tapınağı, ilk resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, ilk resim, Goshojina (Lynch, 1964)

Birinci resim tapınak mekânını çevreleyen bahçenin dışından çekilmiştir. Bahçenin içi ile dışını ayıran 1,2 m civarı yükseklikteki ahşap çit bir noktada kesilmiş ve girişi işaret eden bir strüktür yerleştirilmiştir.

 

Giriş kapısının sağında görülen, çit yüksekliğinde, üzerinde japonca yazılar olan bir taş, mekan ile ilgili bilgiler içermesinin yanı sıra tapınak bahçesinin giriş vurgusunu güçlendirir.

 

Bu noktadan bakıldığı zaman giriş strüktürü algılanmakta fakat açılı yerleşmesi sebebiyle ötesinde neler olduğu veya nereye gidileceği konusunda bir fikir edinilememektedir.

 

Mekânın zaman içinde algılanabilecek, sekansiyel bir gelişim içerdiği buradan anlaşılmaktadır.


Japon Tapınağı, ikinci resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, ikinci resim, Goshojina (Lynch, 1964)

İkinci resimde giriş strüktürüne yaklaşılmış ve giriş doğrultusuna doğru yönlenilmiştir. Bu şekilde bakıldığında giriş strüktürünün devamında iki yanında ağaçlar ve yeşillikler olan bir yol uzanmaktadır.

 

Yolun sonu belli belirsiz görülmektedir.


Japon Tapınağı, üçüncü resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, üçüncü resim, Goshojina (Lynch, 1964)

Üçüncü resim kapıdan geçildikten ve bir miktar yol yüründükten sonra çekilmiştir. Burada görülen dominant öğe yoldur. Yolun sonundaki merdivenler de artık belirgin bir hale gelmişlerdir.


Japon Tapınağı, dördüncü resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, dördüncü resim, Goshojina (Lynch, 1964)

Dördüncü resimde yolun sonuna gelinmiştir. Bir sonraki adım bir süredir yaklaşılan merdivenleri çıkmaktır. Görülen şey ise ileride karanlıktan öne doğru uzanan başka bir merdivendir.

 

Sekansiyel gelişim kendini çok okunaklı bir biçimde sunmaktadır ziyaretçiye.


Japon Tapınağı, beşinci resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, beşinci resim, Goshojina (Lynch, 1964)

Merdivenden çıkılır ve beşinci resimde görülen diğer merdivenin yakınına gelinir.

 

Bu noktada algılanan şeyler diğerine nazaran daha yüksek seviye farkı, iki kotu bağlayan bir merdiven ve ilerde sağda tapınma objesidir.


Japon Tapınağı, altıncı resim, Goshojina (Lynch, 1964)
Japon Tapınağı, altıncı resim, Goshojina (Lynch, 1964)

Altıncı resim sekansiyel gelişimdeki son aşamadır.

 

Tüm yol kat edilmiş kült objeye varılmıştır. Fakat çok yakın olduğu ve artık kolayca ulaşılabileceği halde geçilmesi gereken son bir aşama vardır.

 

Bu, başlangıçtaki kapı strüktürüne benzer bir başka strüktürdür.

 

Onun altından da geçilerek tapınma objesine varılır.

 

Japon tapınma mekânında görülen bu kurgu sanatsal bir niteliktedir. Başından sonuna dek ilerleyen bir insan için manevi açıdan olumlu etkileri vardır.

 

Konu temel olarak bir yoldan yaklaşan insanların, dini ritüellerini gerçekleştirmek için bir objenin yanına yaklaşmalarıdır.

 

Kaba bir fonksiyonelist mantıkla düşünülecek olursa, bahçe çitlerindeki aralıktan, kült objeye doğru dümdüz bir yolda yapılabilirdi. Bu objeye ulaşabilmek için gerekli minimum hareketi sağlardı. Fakat bu Japon tapınağında böyle yapılmamış ve yaklaşım esasında kişilerin duygusal olarak etkilenmeleri amaçlanmıştır.

 

Yolda yaşanılan duygusal deneyim, kült objenin yanına gelindiğinde de kişilerle beraber gelecektir. Aslında dini ritüel kişiler farkında olmasa da bahçe çitlerini geçildikten itibaren başlamaktadır.

 

Giriş strüktüründen, kutsal objeye kadar olan aralıktaki tasarım bir bütündür. Bir ekleme veya var olan elemanlarda değişiklik yapılacağı zaman çok detaylı bir analiz yapılmalıdır.

Örneğin bahçenin dışından bakıldığında tapınağın giriş strüktürünün algılanması fakat arkasında uzanan yolun algılanmaması bir tasarım kararıdır ve kurgunun esaslı bir parçasıdır. Eğer zaman içinde yapılan müdahalelerin sonucunda bahçe dışından bakıldığı zaman, herhangi bir sebepten dolayı (giriş strüktürünün açısının değiştirilmesi, görüntüyü çevreleyen ağaçların kesilmesi veya budanması, çitlerin değiştirilmesi, vb.) girişin arkasındaki yol algılanmaya başlarsa tasarımın kimliği bozulmuş demektir.

 

Bu, tarihi kentsel alanlarda da karşılaşılan en büyük problemlerden birisidir. Her ne kadar tasarımcılar ve yöneticiler iyi niyetli de olsalar, iç içe geçmiş kurgular yeterince iyi analiz edilemezse, esas olanın ne olduğunun fark edilmesi de mümkün olmaz. Tasarımın temeli ortaya doğru olarak konamadığı zaman ise yapılacak olan yeni yapı tasarımları ve koruma uygulamaları geçmişin vasat bir kopyası veya kitch bir uygulama olmaktan öteye gidemez.



b.1. Panathenaic Festival


Parthenon’un duvar frizleri, Atina (Bacon,  1967)
Parthenon’un duvar frizleri, Atina (Bacon,  1967)

Yukarıda görülen resimler Parthenon’un yan duvarlarını süsleyen frizlerdir. Anlattıkları şey, tarihteki en görkemli kutlamalardan birisi olan ve her yıl Athena’nın doğum günü şerefine gerçekleşen Panathenaic Festival’dir.


Akropol ve eteklerinin vaziyet planı, Atina
Akropol ve eteklerinin vaziyet planı, Atina

Festival Antik Yunan dünyasının en büyük kutlamasıydı. Her 4 yılda bir daha büyük bir şekilde kutlanmakla birlikte her yıl kutlanırdı. Festivale köleler haricindeki tüm kent yaşayanları katılabilirdi.

 

Kutsal tören şu şekilde gerçekleşir: Festival alayı, kentin aristokrat ailelerinden birinden seçilmiş genç bakire bir kızın öncülüğünde Dipylon Kapısından kente giriş yapar. Agoraya doğru hafif meyilli bir yoldan geçer ve agoraya girer. Agorayı bir köşesinde diğerine diagonel olarak kat eder ve agoradan çıkıp Akropole doğru, Eleusimion’un önünden geçerek ilerler. Festival alayı son olarak Akropol’ün önündeki merdivenlere gelir ve bunları tırmanarak yukarı çıkar. Son olarak, tepedeki Athena heykeli ziyaret edilir ve ritüel tamamlanır.


Akropol’ün yıllar içindeki büyümesi, Atina (Bacon, 1975)
Akropol’ün yıllar içindeki büyümesi, Atina (Bacon, 1975)

Festival kentin ilk yıllarından başlayarak gerçekleştirilir. Kentin ve agoranın yıllar içindeki gelişimine bakıldığında, mekânların adeta harekete göre şekillendikleri görülür.


Atina Agorası, MÖ 85 – MS 287 arası, Atina
Atina Agorası, MÖ 85 – MS 287 arası, Atina

Agoranın son hali yukarıdaki gibidir. Resimde sol üst köşede Acropol tepesi ve üzerindeki yapılar görünmektedir. Alt orta taraftan sol üste doğru uzanan insanların oluşturduğu hareket ise Panatheanic hareketi göstermektedir.


Akropol Tepesi, MÖ 85 – MS 287 arası, Atina
Akropol Tepesi, MÖ 85 – MS 287 arası, Atina

Akropol tepesindeki yapıların (Parthenon, Athena Heykeli, vb.) tek başına görülmesi onların mimari değerini anlamaya yeterli olmaz. Tepe ve yapılar büyük bir hareketin sonunda duran elemanlardır. Başından sonuna dek izlenen sekansiyel bir kurgunun sonunda algılanması onların tüm boyutlarıyla kavranmaları için gereklidir.


Akropol Tepesi, MÖ 2.yy, Atina
Akropol Tepesi, MÖ 2.yy, Atina

Akropol tepesinin MÖ 2. yy’daki hali görünmektedir. Agoradan geçilmiş ve tepeye çıkan merdivenlerin önünden bakılmaktadır.


Akropol Tepesi, Atina
Akropol Tepesi, Atina

Yukarıda, Akropol tepesinin Panatheanic Yol’dan bugünkü görünüşüdür. Tepedeki yapıların çoğu kaybolmakla birlikte, Parthenon hasarlıda olsa ifadesini korumaktadır. Fakat dönemindeki ihtişamından bahsedilemez.

 

Diğer yapıların olduğu gibi Parthenon’un pozisyonu ve büyüklüğü de Panatheanik sekans ile ilişki içinde görüldüğünde kavranabilir.

 


b.2. Papa 5. Sixtus’un Roma Kentine Müdahalesi

 

Bugünkü Roma kenti, karakter olarak Roma İmparatorluğunun başkenti olan Roma’dan farklıdır. İçerisinde bazı imparatorluk zamanında yapılmış yapıları barındırsa da, iki kenttin sokaklarında yürüyenlerin hissedecekleri duygular aynı değildir. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, bugünkü Roma’nın esas strüktürünü belirleyen şey Papa 5. Sixtus’un kente 16.yy da yaptığı bir dizi müdahaledir.


İmparatorluk Romasının maketi
İmparatorluk Romasının maketi

Ortaçağ Romasının gravürü (Bacon, 1975)
Ortaçağ Romasının gravürü (Bacon, 1975)

5.Sixtus 1585 yılında Papa’lığa seçildiğinde Roma kentinin hali yukarıdaki gravürdeki gibiydi. İmparatorluk başkenti olan Roma’nın sahip olduğu ve kenti bir bütün haline getiren strüktür ve düzen, güçlü iktidarlar olmadan geçen uzun ortaçağ boyunca yok olmuştu.

 

Papa kenti tekrar düzene kavuşturup Hristiyanlığın başkenti yapmak istiyordu. Bunun için kentin tamamına hükmedebilecek bir strüktür yaratması gerekiyordu.

 

Hristiyan inancına göre kentteki 7 kiliseyi 1 günde gezen kişi hacı oluyordu. Hacı olmak için Roma’ya akın eden kitleler Roma’nın o dönemki düzensiz ve kaotik yol dokusunda bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlardı.

 

5.Sixtus’un yarattığı ve günümüze kadar üzerinde yeni fikirler geliştirilen düşünce, yukarıdaki resimde görülen odaklar arasında güçlü hareket kanalları yaratmaktı.

 

Bu noktalar arasında gerçekleşen hareketler mevcuttu. Bunların rahatça akabileceği kanallar yaratılırsa, hareketler daha da güçlenecek ve çevrelerini de dönüştürmeye başlayacaklardı. Ve bir zaman sonra Roma’nın en güçlü hareketleri olan bu hareketler kente tamamen hükmeden bir strüktürü oluşturacaklardı.


Ortaçağ Romasının hareket omurgası (Bacon, 1975)
Ortaçağ Romasının hareket omurgası (Bacon, 1975)

Yukarıda Papa’nın yarattığı hareket kanalları görülüyor. Hareketin aktığı yollar, odaklar arasında doğrusal olacak şekilde düzenlenmişlerdir.

 

Alttaki haritada ise odaklar, hareketler ve topografya çakıştırılmıştır.


Ortaçağ Romasının hareket omurgası (Bacon, 1975)
Ortaçağ Romasının hareket omurgası (Bacon, 1975)

Papa’nın yarattığı yollar Roma’nın topografyasında yer alan tepelere göre şekillenmez. Yollar en uygun eğimlerde değillerdir. Papalığın ruhani gerekçeleri, kullanıcıların konforunun önüne geçmiştir.


Bir noktanın çevresine düzen getirmesi (Bacon, 1975)
Bir noktanın çevresine düzen getirmesi (Bacon, 1975)

Papanın hareket kanalları yaratmak için yaptığı şey odakların yakınında uygun noktalara obeliskler dikmek oldu.

 

Kaosun ortasında konulan bir obelisk zamanla içinde durduğu mekanı düzenledi ve organize etti.


Tanımlı noktaların aralarında iletişime geçmesi (Bacon, 1975)
Tanımlı noktaların aralarında iletişime geçmesi (Bacon, 1975)

Odak mekanlar mekansal olarak kendilerini çevreleyen dokudan daha belirgin ve güçlü hissedilmeye başladıklarında birbirleriyle ilişkileri de güçlenmeye başladı ve aralarındaki hareket kanallarından başlayarak tüm kenti dönüştürmeye başladılar.


Piazza del Popolo perspektif 1590
Piazza del Popolo perspektif 1590
Piazza del Popolo,  plan 1679
Piazza del Popolo,  plan 1679

Papa 5.Sixtus yerleştirdiği obelisklerden bir tanesi de Popolo Meydanındadır. 1679’a gelindiğinde Mimar Rainaldi sur kapısının karşısındaki çifte kiliseler Santa Maria dei Miracoli ve Santa Maria di Monte Santo’yu inşaa etmişti. 

 

1813 yılında Giuseppe Valadier’in meydanın elips formunu oluşturan yan duvarları ve onlara bitişik çeşmeleri tasarlaması ile meydan bugünkü halini almıştır.


Piazza del Popolo Plan, bugünkü hal (Bacon, 1975)
Piazza del Popolo Plan, bugünkü hal (Bacon, 1975)

Piazza del Popolo, Perspektif, bugünkü hal (Bacon, 1975)
Piazza del Popolo, Perspektif, bugünkü hal (Bacon, 1975)

Bugünkü Roma kentine bakıldığı zaman 5. Sixtus’un 500 yıl önce başlattığı hareket temelli tasarımın başarıya ulaştığı görülür. Romanın belirgin olarak farkedilen strüktürünün temeli bu düşüncede yatar.

 

Bu başarı kuşkusuz 5. Sixtus kadar, kendinden önce gelen değerleri analiz edip, ‘mimari öz’ ün yani düşüncenin sürekliliğini sağlamaya çalışmış yüzlerce tasarımcıya da aittir.

 


Sonuç

 

Buraya kadar incelenen olgulara bakıldığında görülür ki bir kent için hareket yaşamsal önemdedir.

 

Bazı istisnai durumlar dışında her kentin doğmasına sebep olan bir hareket sistemi mevcuttur. Bu sistem sadece bir caddeden ibaret olan basit bir sistem veya karmaşık bir yol örgüsüne sahip bir sistem olabilir.

 

Tarihi değeri olan kentlerde yeni bir tasarım yaparken hareket sistemleri dikkatli bir şekilde incelenmeli ve kentin zaman içindeki gelişiminde oynadıkları roller belirlenmelidir.

 

Yeni tasarımın, kentin karakterini oluşturan öğelerden biri olan hareket sistemleri ile uyumsuz veya sistemi zedeler nitelikte olmaması gereklidir.

 

Sisteme uyum sağlamak ve onun ne ölçüye kadar değiştirilebileceği ise bir tasarım problemidir. Esas olan kentin ruhunun aynı kalmasının hedeflenmesidir.

 

Alıntı, "Tarihi Kensel Mekanlarda, Yer Duygusu ve Yeni Yapı Tasarımı İlişkisi Üzerine Bir İnceleme" Y.Mimar Caner Cambaz, 2009


 
 

© 2025 Tüm Hakları Saklıdır

  • Linkedin
  • Instagram
bottom of page